Yönetmen İsmet Yazıcı: “Belgeseller zamansız olmalı”

Kültür-Sanat 01.07.2024 - 23:12, Güncelleme: 01.07.2024 - 23:12 2931+ kez okundu.
 

Yönetmen İsmet Yazıcı: “Belgeseller zamansız olmalı”

Sembolleri Ekrana Yansıtan Deha: Yönetmen İsmet Yazıcı
Yönetmen İsmet Yazıcı’nın, “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” adlı belgeseli 17 Temmuz’da Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) Belgesel kanalında yayınlanacak. Safranbolu’da bu yıl 25’incisi düzenlenen Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali’nde Jüri olarak katılan Yönetmen İsmet Yazıcı, projelerini BSG Haber Sitesi okuyucuları için değerlendirdi. Türkiye’nin eşsiz projeleriyle dikkat çeken başarılı kadın yönetmeni İsmet Yazıcı; belgesel filmin kamera arkasını, projelerini ve meslekteki sırlarını okuyucularımız için açıkladı. Uluslararası Belgesel Film Festivali’nin bu yılki jürisinde görev alan Yönetmen İsmet Yazıcı, TRT ekranlarında unutulmaz bir başyapıt “Kerbela Destanı ve Hz. Hüseyin”in hayatına odaklanan bir belgesel film hazırladı. “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” belgeseli, 17 Temmuz’da izleyicisiyle buluşuyor. İsmet Yazıcı’nın yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği belgesel, izleyicilere Hz. Hüseyin’in hayatını derinlemesine keşfetme fırsatı sunacak. Yapımcı ve Yönetmen İsmet Yazıcı, “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” belgeselinin yıllardır üzerinde çalıştığı kadim semboller ve kavramlar serisindeki belgesel zincirinin önemli bir halkası olduğunu ifade etti. TRT’de 17 Temmuz’da yayınlanacak belgeselin konusunu anlatan Yönetmen Yazıcı: “Kerbelâ ve Hz. Hüseyin üzerine çalışmak, benim yıllardır istediğim ve tabiri caizse yapmayı özlediğim bir şeydi. Dolayısıyla birdenbire aklıma düşmüş bir proje değildi. Zaten bir zincirin olmazsa olmaz halkasıydı. 1999 yılından bu yana kadim semboller, kavramlar vs. üzerine belgesel serileri hazırlıyorum. “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” başlığıyla hazırladığımız bir bölümlük belgesel de o halkanın tamamlanmayı bekleyen bir parçasıydı. Sanıyorum hem kendi vaktini, hem de benim vaktimi bekledi, zamanı şimdiymiş, hayata geçti. Ve o kadar vaktiymiş ki ‘kıldan ince, kılıçtan keskin’ o konu bana kendini kolaylıkla sundu; kolaylıkla ürettirdi… Bu proje klasik bir tarih belgeseli değil kuşkusuz, daha önce ürettiklerime aşina olanların kolaylıkla tahmin edeceği gibi, İmam Hüseyin’in bize miras olarak bıraktığı “hikmet” üzere yol almaya çalıştık. Çünkü o teslimiyeti ve Hz. Hüseyin’in zatından bize yansıyanları anlamaya çalışmadan bir belgesel yapmak ve yalnızca “çok acı, kanlı bir tarihsel vak’a” olarak aktarmak, ‘o güzel’e haksızlık olurdu; İmam Hüseyin’in bize miras bıraktığı ‘hikmeti’ görmeden geçmek, onun aslıyla buluşmamızı örten bir perde olarak aramızda kalmaya devam ederdi. Oysa “Masum” olan Hz. Hüseyin “Niyetin Taşıyıcısı” idi muhafaza edeniydi ve bize ‘insan olma ideallerini’ hatırlattı. Bu yüzden ölümsüz oldu. Ve bizi hala bugün dönüştürmeye devam ediyor. Benim bütün projelerde yapmaya çalıştığım şey biraz da bu, varlığı hatırlamak, dönüşüme, değişime katkı koymaya çalışmak; “insan olabilme ihtimalini” önce kendime, sonra da izleyenlere hatırlatmaya çalışmak. Bu nedenle çalıştığım başlıklar zamansal olarak çok eskiymiş gibi görünse bile aslında bugünü anlatmaya, insanı anlamaya çalışıyorum. Bütün başlıklar aslında bu yolda bir vesile oluyor; konular, kişiler, semboller… Ama tabi hepsi çok majör. Zaten benim anladığım belgesel anlayışı ya da olması gerektiğini öğrendiğim de biraz bu: Belgesel dediğiniz şey zamansız olmalı; dünü-bugünü-yarını kapsamalı ve hepsine aşkın olmalı. Bu nedenle de uzun yıllardır pek revaçta olan ve neredeyse belgesel buymuş gibi bize lanse edilen, günlük insan hikâyelerinin anlatıldığı işlere mesafeli duruyorum…”  Yönetmen Yazıcı belgeselin süresi hakkında bilgi verdi. Ardından da sorularımızı içtenlikle yanıtladı. Yönetmen Yazıcı, Belgesel çekimlerinin 2023 sonbaharda başladığını ve kış başı bittiğine değinerek; 30 dakika süren belgeselin, yaklaşık bir ay önce kurgusunun tamamlandığını açıkladı. Belgesellerin süresinden çok bir konuyu anlatmak ve öze zarar vermeden izleyiciye aktarmanın zorluğunu da aktardı. Yazıcı: “Örneğin 5’er dakika 49 bölüm “SIR” adlı bir belgesel seri yapmıştım; hayatımın en zor projesiydi. 5 dakikada bir konuyu anlatmak ve öze zarar vermeden vurup kaçmak baya zor bir iş… Zaten bir belgeseli, belgesel yapan şey süresinden çok daha farklı kriterlerdir… Masum: Niyetin Taşıyıcısı çekimleri için gittiğimiz şehirlerden ziyade, bizi çağıran coğrafya çok daha önemli idi. Anlatım dilim sembolik olduğu için, zaten şehir içlerinde pek işimiz olmuyor. Belli çekim noktası atışlarımız oluyor ama daha ziyade, kavşaklardan yan yollara girip bizi bekleyen coğrafyaya ulaşmaya çalışıyoruz. Özellikle jeneriğimizi çektiğimiz ve belgeselin içinde de dokusunu geçiş olarak kullandığımız kanlı dağlar çok önemliydi. Oraya gitmeyi (bu proje olursa gitmeyi) 4-5 yıldır bekliyor, hayalini kuruyordum. Bu nedenle bir yer adı vermek de doğru gelmiyor; “bir yerler” bizi ağırlıyor diyebilirim.” Belgeselin devamı gelecek mi? “Spesifik bir alanda çalışıyorum ve her yapılan bir önceki projenin virgülü koyduğu yerden devam ediyor bir anlamda. Ömrüm oldukça ve imkânlar sağlandıkça bu zincirde eksik kalan halkaları anlatmaya çalışırım.” Hedef belirlediğiniz bir izleyici kitleniz var mı?  “Klasik tanımlarla hedeflediğim bir kitle yok; yaş, eğitim, coğrafya vb. faktörlerden çok beni ilgilendiren, “hatırlama ihtimali olan tüm insanlar”… Yıllar içinde izleyenlerle çok şahane bir ilişki kurduk. Öz bir izleyici kitlesi oluştu ve onlar hep bir sonraki projeyi bekler; yazarlar, ararlar… Bu kitlenin içinde yaşları, eğitimleri, sosyal statüleri, milliyetleri, inançları (hatta inanmayanlar da var) farklı insanlar var; ne yapmaya çalıştığımı hissedenlerle şahane bir duyguda buluşuyoruz zaten… Dolayısıyla ölçümleme şirketlerinin “hedef kitle” tanımı beni çok ilgilendirmiyor.” Yönetmen İsmet Yazıcı okuduğu kitaplardan mı, gezdiği kentlerden mi, ailesinden mi, nelerden besleniyor? Evinizde bir can dostu (kuş-kedi-köpek) besliyor musunuz?  “Hayat eğer tercih ediyorsanız, sizi her şeyden besler… Uzun yıllardır artık çok fazla kitap okumuyorum. Benim yolum biraz kendi kazımı yapmaya dönük olduğu için, okuduklarımdan etkilenerek bilgilenmek yerine “kendi kitabımı” (burada ‘kendi’ vurgum kişisel bir vurgu olmaktan ziyade daha genel ‘insanın temsili olarak beni’ kastediyorum), okumaya, kendi kazımı yapmaya, insan olarak bana tohumlanmış ve yalnızca benim açabileceğim bilgiye ulaşmaya çalışıyorum. İnsan mükemmel bir varlık ve potansiyelinin çok büyük bölümünü kullanmadığı için heba ediyor. Hani Hz. Ali demiş ya “İnsanı küçük görmeyin, bütün âlem dürülü bükülü insandadır.” İşte bu dürülü bükülü olarak var olmuş ben, bir nebze hatırlayıp donanımımı açabilir ve aktarabilirsem ne mutlu bana… Hayvanlar konusuna gelince, eğer bir bahçeniz yoksa onları bir kafese, eve sıkıştırmanın çok bencilce olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla evimde yok.” Sizi tanımlayan bir sembol var mı? “Beni tanımlayan bir sembol var mı bilmiyorum; ama hissedişlerim olabiliyor tabi. Her projeyi yaparken biraz hale girmek ve ‘o olmak’ üzere yol aldığım için, o projenin duygusuyla bazen bir kartal gibi, bazen ateş gibi, bazen toprak gibi hissedebiliyorum… Metinleri de kendim yazdığım için, projeyle çok hemhal olurum. Zaten o bütünleşmeyi yaşamadan iş çıkmıyor. Bu role girmek değil ama hale girmek… Hatta aynı serinin farklı bölümlerini yazarken de farklı halin, duygunun içinde olabiliyorsunuz; dolayısıyla metin ve görüntüler farklı akabiliyor…” Yönetmen olmak nasıl bir duygu? Mesleğinizin “sır”rını bizimle paylaşır mısınız? “Çok büyük bir sırrım var mı bilmiyorum. Ama çok severek çalıştığım, yapmazsam ölürüm dediğim bir alan belgesel; tabi kendime çizdiğim ‘özel alanda yaptıklarım’ (sanıyorum belgeselin diğer türlerinden bu kadar haz almaz, böyle bağ kurmazdım). Hep iki kanadım var derim; bir kanat “bilgi” ki burada muhteşem bir dostumla yol alıyorum yıllardır, Ergun Kocabıyık pek çok projemin danışmanı, onun varlığı bana çok güç veriyor hem de dengeliyor, çünkü uçup kaçmaya da meyyalim. İkinci kanadım da yukarıda da biraz açmaya çalıştığım ‘kalp’ kanadım, sezgi ve keşifle kendime yolcu olduğum kanat. Bu iki kanat olmazsa olmazım. Ama en nihayetinde asıl olmazsa olmazım, bilgiyle dolduktan sonra kendimi ‘projeye teslim etmek’. Teslim olursanız teslim ederler zaten, öncesi çok katur kuturdur, tadı olmaz o belgeselin. Projeye ve ‘kendime’ teslim olduğum zaman hem ben o dönüşümün hazzıyla coşuyorum, hem de izleyene benim o ‘aradan çekilişim’ kendiyle karşılaşması için bir yol açıyor diye düşünüyorum…” Altın Safran Belgesel Film Festivalin ilk kurucularından Dr. Sühendan Kumcu ise, çiçeği burnunda olan  “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” belgeselinin sanat yönetmenliğini gerçekleştirdi.   
Sembolleri Ekrana Yansıtan Deha: Yönetmen İsmet Yazıcı

Yönetmen İsmet Yazıcı’nın, “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” adlı belgeseli 17 Temmuz’da Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) Belgesel kanalında yayınlanacak. Safranbolu’da bu yıl 25’incisi düzenlenen Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali’nde Jüri olarak katılan Yönetmen İsmet Yazıcı, projelerini BSG Haber Sitesi okuyucuları için değerlendirdi. Türkiye’nin eşsiz projeleriyle dikkat çeken başarılı kadın yönetmeni İsmet Yazıcı;  belgesel filmin kamera arkasını, projelerini ve meslekteki sırlarını okuyucularımız için açıkladı.

Uluslararası Belgesel Film Festivali’nin bu yılki jürisinde görev alan Yönetmen İsmet Yazıcı, TRT ekranlarında unutulmaz bir başyapıt “Kerbela Destanı ve Hz. Hüseyin”in hayatına odaklanan bir belgesel film hazırladı. “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” belgeseli, 17 Temmuz’da izleyicisiyle buluşuyor. İsmet Yazıcı’nın yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği belgesel, izleyicilere Hz. Hüseyin’in hayatını derinlemesine keşfetme fırsatı sunacak.

Yapımcı ve Yönetmen İsmet Yazıcı, “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” belgeselinin yıllardır üzerinde çalıştığı kadim semboller ve kavramlar serisindeki belgesel zincirinin önemli bir halkası olduğunu ifade etti. TRT’de 17 Temmuz’da yayınlanacak belgeselin konusunu anlatan Yönetmen Yazıcı: “Kerbelâ ve Hz. Hüseyin üzerine çalışmak, benim yıllardır istediğim ve tabiri caizse yapmayı özlediğim bir şeydi. Dolayısıyla birdenbire aklıma düşmüş bir proje değildi. Zaten bir zincirin olmazsa olmaz halkasıydı. 1999 yılından bu yana kadim semboller, kavramlar vs. üzerine belgesel serileri hazırlıyorum. “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” başlığıyla hazırladığımız bir bölümlük belgesel de o halkanın tamamlanmayı bekleyen bir parçasıydı. Sanıyorum hem kendi vaktini, hem de benim vaktimi bekledi, zamanı şimdiymiş, hayata geçti. Ve o kadar vaktiymiş ki ‘kıldan ince, kılıçtan keskin’ o konu bana kendini kolaylıkla sundu; kolaylıkla ürettirdi… Bu proje klasik bir tarih belgeseli değil kuşkusuz, daha önce ürettiklerime aşina olanların kolaylıkla tahmin edeceği gibi, İmam Hüseyin’in bize miras olarak bıraktığı “hikmet” üzere yol almaya çalıştık. Çünkü o teslimiyeti ve Hz. Hüseyin’in zatından bize yansıyanları anlamaya çalışmadan bir belgesel yapmak ve yalnızca “çok acı, kanlı bir tarihsel vak’a” olarak aktarmak, ‘o güzel’e haksızlık olurdu; İmam Hüseyin’in bize miras bıraktığı ‘hikmeti’ görmeden geçmek, onun aslıyla buluşmamızı örten bir perde olarak aramızda kalmaya devam ederdi. Oysa “Masum” olan Hz. Hüseyin “Niyetin Taşıyıcısı” idi muhafaza edeniydi ve bize ‘insan olma ideallerini’ hatırlattı. Bu yüzden ölümsüz oldu. Ve bizi hala bugün dönüştürmeye devam ediyor.

Benim bütün projelerde yapmaya çalıştığım şey biraz da bu, varlığı hatırlamak, dönüşüme, değişime katkı koymaya çalışmak; “insan olabilme ihtimalini” önce kendime, sonra da izleyenlere hatırlatmaya çalışmak. Bu nedenle çalıştığım başlıklar zamansal olarak çok eskiymiş gibi görünse bile aslında bugünü anlatmaya, insanı anlamaya çalışıyorum. Bütün başlıklar aslında bu yolda bir vesile oluyor; konular, kişiler, semboller… Ama tabi hepsi çok majör. Zaten benim anladığım belgesel anlayışı ya da olması gerektiğini öğrendiğim de biraz bu: Belgesel dediğiniz şey zamansız olmalı; dünü-bugünü-yarını kapsamalı ve hepsine aşkın olmalı. Bu nedenle de uzun yıllardır pek revaçta olan ve neredeyse belgesel buymuş gibi bize lanse edilen, günlük insan hikâyelerinin anlatıldığı işlere mesafeli duruyorum…”

 Yönetmen Yazıcı belgeselin süresi hakkında bilgi verdi. Ardından da sorularımızı içtenlikle yanıtladı.

Yönetmen Yazıcı, Belgesel çekimlerinin 2023 sonbaharda başladığını ve kış başı bittiğine değinerek; 30 dakika süren belgeselin, yaklaşık bir ay önce kurgusunun tamamlandığını açıkladı. Belgesellerin süresinden çok bir konuyu anlatmak ve öze zarar vermeden izleyiciye aktarmanın zorluğunu da aktardı. Yazıcı: “Örneğin 5’er dakika 49 bölüm “SIR” adlı bir belgesel seri yapmıştım; hayatımın en zor projesiydi. 5 dakikada bir konuyu anlatmak ve öze zarar vermeden vurup kaçmak baya zor bir iş… Zaten bir belgeseli, belgesel yapan şey süresinden çok daha farklı kriterlerdir… Masum: Niyetin Taşıyıcısı çekimleri için gittiğimiz şehirlerden ziyade, bizi çağıran coğrafya çok daha önemli idi. Anlatım dilim sembolik olduğu için, zaten şehir içlerinde pek işimiz olmuyor. Belli çekim noktası atışlarımız oluyor ama daha ziyade, kavşaklardan yan yollara girip bizi bekleyen coğrafyaya ulaşmaya çalışıyoruz. Özellikle jeneriğimizi çektiğimiz ve belgeselin içinde de dokusunu geçiş olarak kullandığımız kanlı dağlar çok önemliydi. Oraya gitmeyi (bu proje olursa gitmeyi) 4-5 yıldır bekliyor, hayalini kuruyordum. Bu nedenle bir yer adı vermek de doğru gelmiyor; “bir yerler” bizi ağırlıyor diyebilirim.”

Belgeselin devamı gelecek mi?

“Spesifik bir alanda çalışıyorum ve her yapılan bir önceki projenin virgülü koyduğu yerden devam ediyor bir anlamda. Ömrüm oldukça ve imkânlar sağlandıkça bu zincirde eksik kalan halkaları anlatmaya çalışırım.”

Hedef belirlediğiniz bir izleyici kitleniz var mı? 

Klasik tanımlarla hedeflediğim bir kitle yok; yaş, eğitim, coğrafya vb. faktörlerden çok beni ilgilendiren, “hatırlama ihtimali olan tüm insanlar”… Yıllar içinde izleyenlerle çok şahane bir ilişki kurduk. Öz bir izleyici kitlesi oluştu ve onlar hep bir sonraki projeyi bekler; yazarlar, ararlar… Bu kitlenin içinde yaşları, eğitimleri, sosyal statüleri, milliyetleri, inançları (hatta inanmayanlar da var) farklı insanlar var; ne yapmaya çalıştığımı hissedenlerle şahane bir duyguda buluşuyoruz zaten… Dolayısıyla ölçümleme şirketlerinin “hedef kitle” tanımı beni çok ilgilendirmiyor.”

Yönetmen İsmet Yazıcı okuduğu kitaplardan mı, gezdiği kentlerden mi, ailesinden mi, nelerden besleniyor? Evinizde bir can dostu (kuş-kedi-köpek) besliyor musunuz? 

“Hayat eğer tercih ediyorsanız, sizi her şeyden besler… Uzun yıllardır artık çok fazla kitap okumuyorum. Benim yolum biraz kendi kazımı yapmaya dönük olduğu için, okuduklarımdan etkilenerek bilgilenmek yerine “kendi kitabımı” (burada ‘kendi’ vurgum kişisel bir vurgu olmaktan ziyade daha genel ‘insanın temsili olarak beni’ kastediyorum), okumaya, kendi kazımı yapmaya, insan olarak bana tohumlanmış ve yalnızca benim açabileceğim bilgiye ulaşmaya çalışıyorum. İnsan mükemmel bir varlık ve potansiyelinin çok büyük bölümünü kullanmadığı için heba ediyor. Hani Hz. Ali demiş ya “İnsanı küçük görmeyin, bütün âlem dürülü bükülü insandadır.” İşte bu dürülü bükülü olarak var olmuş ben, bir nebze hatırlayıp donanımımı açabilir ve aktarabilirsem ne mutlu bana…

Hayvanlar konusuna gelince, eğer bir bahçeniz yoksa onları bir kafese, eve sıkıştırmanın çok bencilce olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla evimde yok.”

Sizi tanımlayan bir sembol var mı?

“Beni tanımlayan bir sembol var mı bilmiyorum; ama hissedişlerim olabiliyor tabi. Her projeyi yaparken biraz hale girmek ve ‘o olmak’ üzere yol aldığım için, o projenin duygusuyla bazen bir kartal gibi, bazen ateş gibi, bazen toprak gibi hissedebiliyorum… Metinleri de kendim yazdığım için, projeyle çok hemhal olurum. Zaten o bütünleşmeyi yaşamadan iş çıkmıyor. Bu role girmek değil ama hale girmek… Hatta aynı serinin farklı bölümlerini yazarken de farklı halin, duygunun içinde olabiliyorsunuz; dolayısıyla metin ve görüntüler farklı akabiliyor…”

Yönetmen olmak nasıl bir duygu? Mesleğinizin “sır”rını bizimle paylaşır mısınız?

“Çok büyük bir sırrım var mı bilmiyorum. Ama çok severek çalıştığım, yapmazsam ölürüm dediğim bir alan belgesel; tabi kendime çizdiğim ‘özel alanda yaptıklarım’ (sanıyorum belgeselin diğer türlerinden bu kadar haz almaz, böyle bağ kurmazdım). Hep iki kanadım var derim; bir kanat “bilgi” ki burada muhteşem bir dostumla yol alıyorum yıllardır, Ergun Kocabıyık pek çok projemin danışmanı, onun varlığı bana çok güç veriyor hem de dengeliyor, çünkü uçup kaçmaya da meyyalim. İkinci kanadım da yukarıda da biraz açmaya çalıştığım ‘kalp’ kanadım, sezgi ve keşifle kendime yolcu olduğum kanat. Bu iki kanat olmazsa olmazım. Ama en nihayetinde asıl olmazsa olmazım, bilgiyle dolduktan sonra kendimi ‘projeye teslim etmek’. Teslim olursanız teslim ederler zaten, öncesi çok katur kuturdur, tadı olmaz o belgeselin. Projeye ve ‘kendime’ teslim olduğum zaman hem ben o dönüşümün hazzıyla coşuyorum, hem de izleyene benim o ‘aradan çekilişim’ kendiyle karşılaşması için bir yol açıyor diye düşünüyorum…”

Altın Safran Belgesel Film Festivalin ilk kurucularından Dr. Sühendan Kumcu ise, çiçeği burnunda olan  “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” belgeselinin sanat yönetmenliğini gerçekleştirdi. 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mirashaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.