Tuğba Turan
Köşe Yazarı
Tuğba Turan
 

Zeytinli Rock 2023: Festival Kankasız Olmaz

  2022 yılında, hayatımda ilk defa Zeytinli Rock Festivali’ne gideyim dedim. Ama o yıl, Zeytinli de dahil hiçbir festivale gidemedim. Çünkü festival düzenleyicileri tarafından o şehirden o şehre aktarılan festivallerin tümü iptal oldu. 2023 yazı geldiğinde bu seneki Zeytinli Rock Festivali’nin Çanakkale Ezine’deki Karnaval Park denen yerde yani Papaz Plajı’nda yapılacağına dair bir mail aldım. Ve benim geçen seneki biletim hâlâ geçerliydi. Festivale gidebilmem için bir nalım vardı. Demek ki geriye üç nalla bir at almam gerekiyordu. Hiç çadırla festivale gitmediğim için hemen bir çadır aldım. Ama ne olur ne olmaz yağmur yağar, boran olur diye de Papaz Plajı’nın bulunduğu yer olan Yeniköy’e dokuz kilometre uzaklıktaki Kumkale’den bir köy evi kiraladım. Safranbolu’dan Ankara’ya gelip oğlumu ve arkadaşlarımı gördükten sonra Çanakkale’ye doğru yola çıktım. Yollar haritalara bakınca kısa gibi görünüyor. Uygulama size gideceğiniz yere yaklaşık kaç saatte gidileceğini söylüyor. Ama yolda canınızın ne kadar sıkılacağını, ne zaman acıkacağınızı ya da hâlâ varamadığınız yerin birileri tarafından sürekli öte mi taşındığını söylemiyor! Akşam olup hava kararınca hâlâ git git bitmez gibi görünen yollardan sonunda gideceğim yere varıyorum. Ertesi gün öğleden sonra saat 14:00’te festival alanına giriş yapılacak. Ama önceden otopark var mı yok mu, varsa ne kadar uzak gibi şeyleri tespit için Papaz Plajı'na gidiyorum. Benim gibi temkinli aklı evveller var. Onlar da erken gelmişler. Çadır kurmuşlar. İçeri kimse alınmıyor. Yarını bekleyeceğiz. Yorulmuşum. Kalacak yerim olan Kumkale’ye gitmeden biraz dinleneyim diyorum. Papaz Plajı’ndan Yeniköy’e yürüyen iki genci arabama alıyorum. O dakikadan sonra festival kankam olacaklar. Manisa Alaşehir’den iki pırıl pırıl genç. Biri gastronomi diğeri turizm ve otelcilik okumuş. Güneydeki şehirlerde aynı sektörde çalışmışlar. Ama festival için istifa etmiş gelmişler. Onların da ZRF’ye ilk gelişleri. Zaten ikisi çocukluk arkadaşıymış. Ertesi gün saat 7:00’de tekrar buluşuyoruz festivalin saat 14:00’e kadar güneşin altında bekleyeceğimiz zorlu bir aşaması var. Sandalyelerimiz var, hatta minik bir masamız bile var ama gölgeliğimiz yok. Öğlene doğru Arabistan çöllerini aratmayacak sıcaklık yüzünden, boynumdaki fuları kafama bağlayarak Arabistanlı Lawrence oluyorum. Gençler tişörtlerini bile çıkarıyorlar. Sıcakta öyle oturuyorlar. Eczacıyım, sağlıkçıyım, kıyamıyorum. Alın, diyorum güneş kremi sürün. Yanacaksınız. Yanında oturduğumuz park edili bir araba birden Transformers gibi kapılarını açıyor. Dile geliyor. İçeriden küfür kıyamet birileri fırlıyor. Havasız kaldık bu ne böyle diyerek uyanan iki yaşam formu. Bizi gülmekten kırdıktan sonra bize katılan Çanakkaleli iki genç daha. Meğer geceyi arabanın koltuklarında uyarak geçirmişler. Hava ısınıp da arabanın içindeki hava solunamaz olunca kapıları açıp kendilerini dışarı atmışlar. Biz de bu ana şahit olmuşuz. İlk günkü festival ekibimiz oluştu. Siz bizim önümüze geçtiniz, biz sizin arkanızda kaldık, şeklindeki minik tartışmaları kazasız belasız atlatıp festival alanına giriyoruz. Gençler gidip çadırlarını kuruyorlar. Benim çadırım var ama kurmamaya karar veriyorum. Çadırlar çok dip dibe. Tuvalet kuyruğu, su kuyruğu ayrı dert. Benim kalacak yerim var nasılsa, diyorum. Alanda iki büyük sahne karşılıklı kurulu. Stadyum gibi düşünün. Kale arkaları sahne. Karşı tribün deniz. Bu tribün yiyecek ve içecek stantları çadır alanı filan diye geriye doğru büyüyor. Papaz Plajı’na 10 dakika mesafedeki Yeniköy tekel bayisinde bira 50 lira. Festival alanında 90 lira. O yüzden Yeniköy'deki tekellerde kuyruk vardı, diyoruz kendi kendimize. Yiyecekler çok iç açıcı değil. Amaaan kim takar yiyecekleri, herkes biralarını almış içiyor. Önce çok tanımadık gruplar ve kişiler sahne alıyor. Sonra geceye doğru konserler kızışıyor. Denize yüzünüzü dönünce sağdaki sahne ana sahne. Her akşam ana sahnede bir as grup ya da şarkıcıyla kapanıyor konserler. İlk gün Sena Şener’e hayran kalıyorum. Fatma Turgut beni benden alıyor. Gazapizm’i ise hayretler içinde dinliyorum. Tüm o gençler sözlerini ezbere bildikleri şarkılarla coşarken ben atmosferin ayrı bir katmanındayım. Sözlerin bu kadar isyankâr olmasına ayrı müziğin bu kadar etkileyici olmasına ayrı şaşırıyorum. Cem Adrian’ın ve Duman’ı anlatmama gerek yok. Geceyi zirvede kapatıyorum. Ertesi gün festival kankalarımla Yeniköy’de buluşuyoruz. Kahveden lokantaya, yoldaki yemek satan ev hanımlarından tekellere kadar her yer festivallilerin işgali altında. Ama işgal yanlış kelime. Sevimli bir misafirlik bu bence. Mesela umumi tuvaletler paralı olsun demiş birileri. Muhtar hayır olmaz, parasız olacak, demiş. Kulağımıza gelen duyumlar bunlar elbette. Kahvede çay içmece, peynir ekmek domates yemeceden sonra tekelden biraları alıp yolda içe içe festival alanına giriyoruz. Yine ön gruplar (bence) az bilindik. Benim için Umut Kuzey, Dolu Kadehi Ters Tut ve en sonunda Athena konserleri unutulmaz geçiyor. Ana sahneye demir atıp en öne ilerliyorum ve Athena’yı en önden dinleme şerefine nail oluyorum.  Şarkılarını öyle eğlenerek ve öyle canı gönülden söylüyorlar ki izlerken coşmamak elde değil. Ertesi güne uyandığımda ayaklarım “Biz yorgunuz!” diyorlar ama kalbimde mutluluktan kelebekler uçuşuyor. Belki 100.000 kişi coşku ve neşe içinde hep bir ağızdan şarkılar söylemek için toplanmışız. Bence harika bir duygu. Festival kankasız olmaz. Festival kankalarım Tufan Tokuç ve İbrahim Özen’in isimlerini anmadan geçmeyeyim. 2 Eylül cumartesiye denk gelen festivalin üçüncü günü, Dedublüman’la başlayan Adamlar’la devam eden (yine ana sahneyi takip ettim) müzik şölenim Manga’yla  taçlanıyor. Günlerce kafamda Dünyanın sonuna doğmuşum şarkısı çalacak ilerleyen haftalarda. Bu taçlanış benim festival deneyimin sonu oluyor aynı zamanda. Çünkü Çanakkale’den Safranbolu’ya çoooook uzun bir yolum var. Festivalin dördüncü gününde sahneye çıkacak olan Selda Bağcan’ı izlemeyi çok istesem de tüm gece araba kullanıp ertesi gün eczaneme gidemeyeceğim için pazar gününü yolculuğa ayırıyorum. İçim yanıyor ama yapılacak bir şey yok. Festival kankalarım da benim gibi yorgun. Pazar günü onları en yakın otobüs terminaline bırakıyorum. Sonra Gazapizm dinleyerek Çanakkale’den Safranbolu’ya 739 kilometrelik ve uygulamanın 7 saat 39 dakika gösterdiği yoluma koyuluyorum. Tabii ki daha fazla sürüyor yolculuk! Kafamda arka planda hâlâ festival şarkıları, gözümün önünde hiç tanımadığımız insanlarla tanışıp kol kola zıpladığımız o anlar, yorgun, mutlu, erken ayrıldığım için üzgün ama muhteşem anılarla dopdolu olarak evime gidiyorum. Bu festival için ilk ve muhtemelen son festivalim olur diye düşünmüştüm. Ama onlar çalmaya ve söylemeye devam ettikleri ve festivaller de bitmediği sürece seneye de “Neden olmasın ki?” diyorum. TUĞBA TURAN  
Ekleme Tarihi: 08 Aralık 2023 - Cuma
Tuğba Turan

Zeytinli Rock 2023: Festival Kankasız Olmaz

 

2022 yılında, hayatımda ilk defa Zeytinli Rock Festivali’ne gideyim dedim. Ama o yıl, Zeytinli de dahil hiçbir festivale gidemedim. Çünkü festival düzenleyicileri tarafından o şehirden o şehre aktarılan festivallerin tümü iptal oldu. 2023 yazı geldiğinde bu seneki Zeytinli Rock Festivali’nin Çanakkale Ezine’deki Karnaval Park denen yerde yani Papaz Plajı’nda yapılacağına dair bir mail aldım. Ve benim geçen seneki biletim hâlâ geçerliydi. Festivale gidebilmem için bir nalım vardı. Demek ki geriye üç nalla bir at almam gerekiyordu.

Hiç çadırla festivale gitmediğim için hemen bir çadır aldım. Ama ne olur ne olmaz yağmur yağar, boran olur diye de Papaz Plajı’nın bulunduğu yer olan Yeniköy’e dokuz kilometre uzaklıktaki Kumkale’den bir köy evi kiraladım. Safranbolu’dan Ankara’ya gelip oğlumu ve arkadaşlarımı gördükten sonra Çanakkale’ye doğru yola çıktım.

Yollar haritalara bakınca kısa gibi görünüyor. Uygulama size gideceğiniz yere yaklaşık kaç saatte gidileceğini söylüyor. Ama yolda canınızın ne kadar sıkılacağını, ne zaman acıkacağınızı ya da hâlâ varamadığınız yerin birileri tarafından sürekli öte mi taşındığını söylemiyor! Akşam olup hava kararınca hâlâ git git bitmez gibi görünen yollardan sonunda gideceğim yere varıyorum.

Ertesi gün öğleden sonra saat 14:00’te festival alanına giriş yapılacak. Ama önceden otopark var mı yok mu, varsa ne kadar uzak gibi şeyleri tespit için Papaz Plajı'na gidiyorum. Benim gibi temkinli aklı evveller var. Onlar da erken gelmişler. Çadır kurmuşlar. İçeri kimse alınmıyor. Yarını bekleyeceğiz. Yorulmuşum. Kalacak yerim olan Kumkale’ye gitmeden biraz dinleneyim diyorum. Papaz Plajı’ndan Yeniköy’e yürüyen iki genci arabama alıyorum. O dakikadan sonra festival kankam olacaklar.

Manisa Alaşehir’den iki pırıl pırıl genç. Biri gastronomi diğeri turizm ve otelcilik okumuş. Güneydeki şehirlerde aynı sektörde çalışmışlar. Ama festival için istifa etmiş gelmişler. Onların da ZRF’ye ilk gelişleri. Zaten ikisi çocukluk arkadaşıymış.

Ertesi gün saat 7:00’de tekrar buluşuyoruz festivalin saat 14:00’e kadar güneşin altında bekleyeceğimiz zorlu bir aşaması var. Sandalyelerimiz var, hatta minik bir masamız bile var ama gölgeliğimiz yok. Öğlene doğru Arabistan çöllerini aratmayacak sıcaklık yüzünden, boynumdaki fuları kafama bağlayarak Arabistanlı Lawrence oluyorum. Gençler tişörtlerini bile çıkarıyorlar. Sıcakta öyle oturuyorlar. Eczacıyım, sağlıkçıyım, kıyamıyorum. Alın, diyorum güneş kremi sürün. Yanacaksınız. Yanında oturduğumuz park edili bir araba birden Transformers gibi kapılarını açıyor. Dile geliyor. İçeriden küfür kıyamet birileri fırlıyor. Havasız kaldık bu ne böyle diyerek uyanan iki yaşam formu. Bizi gülmekten kırdıktan sonra bize katılan Çanakkaleli iki genç daha. Meğer geceyi arabanın koltuklarında uyarak geçirmişler. Hava ısınıp da arabanın içindeki hava solunamaz olunca kapıları açıp kendilerini dışarı atmışlar. Biz de bu ana şahit olmuşuz.

İlk günkü festival ekibimiz oluştu. Siz bizim önümüze geçtiniz, biz sizin arkanızda kaldık, şeklindeki minik tartışmaları kazasız belasız atlatıp festival alanına giriyoruz. Gençler gidip çadırlarını kuruyorlar. Benim çadırım var ama kurmamaya karar veriyorum. Çadırlar çok dip dibe. Tuvalet kuyruğu, su kuyruğu ayrı dert. Benim kalacak yerim var nasılsa, diyorum.

Alanda iki büyük sahne karşılıklı kurulu. Stadyum gibi düşünün. Kale arkaları sahne. Karşı tribün deniz. Bu tribün yiyecek ve içecek stantları çadır alanı filan diye geriye doğru büyüyor. Papaz Plajı’na 10 dakika mesafedeki Yeniköy tekel bayisinde bira 50 lira. Festival alanında 90 lira. O yüzden Yeniköy'deki tekellerde kuyruk vardı, diyoruz kendi kendimize. Yiyecekler çok iç açıcı değil. Amaaan kim takar yiyecekleri, herkes biralarını almış içiyor.

Önce çok tanımadık gruplar ve kişiler sahne alıyor. Sonra geceye doğru konserler kızışıyor. Denize yüzünüzü dönünce sağdaki sahne ana sahne. Her akşam ana sahnede bir as grup ya da şarkıcıyla kapanıyor konserler. İlk gün Sena Şener’e hayran kalıyorum. Fatma Turgut beni benden alıyor. Gazapizm’i ise hayretler içinde dinliyorum. Tüm o gençler sözlerini ezbere bildikleri şarkılarla coşarken ben atmosferin ayrı bir katmanındayım. Sözlerin bu kadar isyankâr olmasına ayrı müziğin bu kadar etkileyici olmasına ayrı şaşırıyorum. Cem Adrian’ın ve Duman’ı anlatmama gerek yok. Geceyi zirvede kapatıyorum.

Ertesi gün festival kankalarımla Yeniköy’de buluşuyoruz. Kahveden lokantaya, yoldaki yemek satan ev hanımlarından tekellere kadar her yer festivallilerin işgali altında. Ama işgal yanlış kelime. Sevimli bir misafirlik bu bence. Mesela umumi tuvaletler paralı olsun demiş birileri. Muhtar hayır olmaz, parasız olacak, demiş. Kulağımıza gelen duyumlar bunlar elbette. Kahvede çay içmece, peynir ekmek domates yemeceden sonra tekelden biraları alıp yolda içe içe festival alanına giriyoruz.

Yine ön gruplar (bence) az bilindik. Benim için Umut Kuzey, Dolu Kadehi Ters Tut ve en sonunda Athena konserleri unutulmaz geçiyor. Ana sahneye demir atıp en öne ilerliyorum ve Athena’yı en önden dinleme şerefine nail oluyorum.  Şarkılarını öyle eğlenerek ve öyle canı gönülden söylüyorlar ki izlerken coşmamak elde değil.

Ertesi güne uyandığımda ayaklarım “Biz yorgunuz!” diyorlar ama kalbimde mutluluktan kelebekler uçuşuyor. Belki 100.000 kişi coşku ve neşe içinde hep bir ağızdan şarkılar söylemek için toplanmışız. Bence harika bir duygu. Festival kankasız olmaz. Festival kankalarım Tufan Tokuç ve İbrahim Özen’in isimlerini anmadan geçmeyeyim.

2 Eylül cumartesiye denk gelen festivalin üçüncü günü, Dedublüman’la başlayan Adamlar’la devam eden (yine ana sahneyi takip ettim) müzik şölenim Manga’yla  taçlanıyor. Günlerce kafamda Dünyanın sonuna doğmuşum şarkısı çalacak ilerleyen haftalarda. Bu taçlanış benim festival deneyimin sonu oluyor aynı zamanda. Çünkü Çanakkale’den Safranbolu’ya çoooook uzun bir yolum var. Festivalin dördüncü gününde sahneye çıkacak olan Selda Bağcan’ı izlemeyi çok istesem de tüm gece araba kullanıp ertesi gün eczaneme gidemeyeceğim için pazar gününü yolculuğa ayırıyorum. İçim yanıyor ama yapılacak bir şey yok.

Festival kankalarım da benim gibi yorgun. Pazar günü onları en yakın otobüs terminaline bırakıyorum. Sonra Gazapizm dinleyerek Çanakkale’den Safranbolu’ya 739 kilometrelik ve uygulamanın 7 saat 39 dakika gösterdiği yoluma koyuluyorum. Tabii ki daha fazla sürüyor yolculuk! Kafamda arka planda hâlâ festival şarkıları, gözümün önünde hiç tanımadığımız insanlarla tanışıp kol kola zıpladığımız o anlar, yorgun, mutlu, erken ayrıldığım için üzgün ama muhteşem anılarla dopdolu olarak evime gidiyorum.

Bu festival için ilk ve muhtemelen son festivalim olur diye düşünmüştüm. Ama onlar çalmaya ve söylemeye devam ettikleri ve festivaller de bitmediği sürece seneye de “Neden olmasın ki?” diyorum.

TUĞBA TURAN

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mirashaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.