Zamanla rahata alışan bizler için sobanın yeri, tadı, hissettirdiği duygular değişmemiştir sanırım...
Akşamdan kapatılan sobanın altını sabah açardı annem.
Bir de camları açardı, tertemiz sabah havası girsin odaya diye...
Eğer kazanda odun kömür kalmadıysa, kovayı değiştirirdi babam erkenden...
Oda, sabaha karşı soğuduğu için yorganın içinden çıkmak istemezdim.
Ta ki harıl harıl ateşin sesiyle gelen sıcaklık odayı hemen ısıtana dek...
Televizyonda sabah haberleri, masada kahvaltı hazırlığı, sıcacık odayı huzur kaplardı sabahları...
Yataktan çıkıp soğuk tuvalete gider, işimi bitirip hızlıca odaya döner giyinirdim.
Birkaç lokma kahvaltı ve ardından evden çıkar okul yoluna düşerdik...
Kıtırlaşmış karlara basa basa yürürdük annemle konuşurken...
Nefesimden ıslanırdı atkım, atkının yünleri yapışırdı dilime...
Ne önemli bir eşyaydı evde soba... Çok soğuk günlerde , yanına koyduğu leğende, üzerinde kaynattığı güğümdeki suyla sıcacık yıkardı beni annem..
Uzun kumral saçlarımı tarayıp , bir de kafamı öne eğip kuruturdu sobanın ateşinde...
Saç havlumu asardım soba borusundaki çamaşır asma demirine...
Hep üzerinde bir güğüm su, bir de çaydanlık olurdu.
İçindeki suların cızırdayan, ıslık çalan, fokurdayan sesleri çocukluk anılarımızın müzik defterine kayıtlıydı...
Akşamları meyve faslı sonrası mandalina, portakal kabukları koyulurdu sobanın üzerine, miss gibi kokunca kabuklar, yanmadan atılırdı sobanın içine...
Ateş geçmeye başlayınca ,maşayla karıştırlır odun eklenirdi kovaya...
Hele o patatesler... Nasıl lezzetli olurdu pişince sobanın üzerinde... Nasıl güzel kokardı...
Cam demlikte ıhlamur demlerdi annem…
Sobanın üzerinde kırmızı rengi, miss kokusuyla öğleden sonraları ödev yaparken arkadaşım olurdu ıhlamur...
Akşam yemeği odamızdaki masaya ya da yer sofrasına kurulurken, yemek tencereleri sobanın üzerine istiflenirdi soğumasın diye...
Bir de sürahideki su çok soğuksa, bir müddet sobaya yakın koyardık boğazımız donmasın diye...
İşte böyle sobanın hikayesi…
Dışarıda belki bir kış güneşi, belki lapa lapa yağan kar, belki de fırtınalı bir yağmur…
Sobanın üzerinde kaynayan ıhlamurun, tarhananın kokusu…
Gecenin soğuğundan kalmış odada, yeni yanmış ateşin çıtırtısı…
Yanımızda içimizi huzurla kaplayan insanlar, bizi iyi bilen, bize iyi gelen…
Emel Güzelgöz Vural
18 Ocak 2024
İzmir