Safranbolulu Araştırmacı, Yazar ve İşletme Sahibi Yüksek Mimar İbrahim Canbulat, yaklaşık 25 yıldır Safranbolu’da sahibi olduğu üç konağın restorasyonunda öğrendiklerinin mimarlık mesleğine sağladığı katkıları anlattı. ODTÜ mezunu Yüksek Mimar İbrahim Canbulat, Safranbolu’nun kültürel miras alanındaki yeri hakkında çarpıcı iddialarda bulundu.
Canbulat, “Kentimiz zamanla risk altındaki dünya miras listesine girebilir. Eğer önlem almazsak, Safranbolu giderek yok olacak” diyerek Safranbolu için kaygısını şöyle dile getirdi.
SAFRANBOLU’NUN ÇEVRE BÜTÜNLÜĞÜ KORUNMALI
Canbulat, “Mimarlar odası adına kısa zaman önce benden istenen bir rapor hazırladım. Bu raporu gerekli mercilere ulaştırdım. Raporda belirttiğim gibi, Safranbolu’nun çevresiyle bir bütün olarak irdelenmesi gerektiğidir. Kültürel miras alanlarında yer alan bağ ve bostanların imara açılmasının çok sakıncalı olduğudur. Kıranköy yamaçlarında muhtemelen bağ, bostan gibi yerler mevcuttu. Bunların özel bitkiler ya da eski üzümlerin bir işareti olarak analiz edilmesi gerekliliğidir. Kültürel miras alanında radikal bir uygulama yapılacaksa, bunu ilk olarak UNESCO’nun ilgili birimine, Miras Alanların En Yüksek Otoritesine başvurmanız gerekmektedir. Safranbolu’da kurulun ve ilgili bakanlığın onayıyla yapılan bir çalışma olmuş. Doğal sit alanlarının tampon bölge olarak korunması gerekli, yoksa ki bu alanlarımızda imara açılacaktır. Buradaki bağ alanları incelenmeden bunun yapılması mümkün değildir. Bu konuda hukuki süreçlerimiz oldu. İmar planıyla iç hukuk konuşulurken, bir anda Safranbolu’nun dış hukuk çalışmalarını ya da kurallarını gündeme getirdim. Hiç farkında değiliz ama doğal sit alanları aslında Safranbolu’yu korumuş. Bu alanlar olmasa çevresiyle bir bütünlük kalmayacaktı.Bu konuyu her yetkili mercide dile getirdim. Ardından imar projelerinin yeniden düzenleneceği bilgisi verildi. Ancak sizin aracılığınızla da bir kez daha söylüyorum. Bir an evvel doğal sit alanlarının tampon bölge olarak tescil edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde hukuksal ve politik süreçler nasıl ilerler bilemiyorum. Yoksa ki, Safranbolu yok olacak. Burada bir şekilde hayat devam edecektir belki ama UNESCO miras alanları taahhütlerini yerine getiremezsek, risk altındaki miras alanları listesine geçeriz. Bu da bilemiyorum Safranboluluların ne kadar istediği bir durum olur” dedi.
KAYMAKAMLAR EVİ ÇÖKEBİLİR
Safranbolu’daki konakların büyük çoğunluğunun strüktürel problemlerle karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Canbulat, bir inşaat mühendisi arkadaşının Kaymakamlar Evi’nin statik yapısı ciddi sorunlar içeriyor ve çökme riski taşıdığını belirtmesi üzerine kaygılarının daha çok arttığını kaydetti. Bu bilgi ışığında, “Osmanlı Evi” ile ilgili kitabının yeniden yazılmasının gerekliliğini vurguladı.
HIDIRLIK VE ÇEVRESİNDE DEVRİŞME MALZEME KULLANILMIŞ
Canbulat: “Safranbolu evlerinin 18. yüzyıl öncesi zemin üzeri bir katlı iken, 18. yüzyıldan sonra ikinci ya da üçüncü katlarının yapıya eklendiğini görmekteyiz. Bu yapılarda özellikle Geç Roma ve Bizans dönemlerine ait anıtsal yapıların malzemelerinin devşirme malzeme olarak Osmanlı dönemi evlerinde ve bahçelerinde kullanıldığını biliyoruz. Safranbolu’da mezarlığın orda bulunan tümülüsün alınan toprakları da bunu işaret ediyor. Büyük ihtimalle bugün hıdırlık ve çevresi bu toprakların devşirme malzeme olarak kullanılması ile inşa edilmiştir. Taşınan bu ince kumu harç olarak yapılarda samanla birleştirerek çamur kıvamında evlerin duvarlarında kullanıldığını düşünüyorum. Bunu takip eden bir süreçte, burada restore ettiğimiz konaklarda kullanılan malzeme analizinin laboratuar sonuçları, doğu roma dönemi evlerinde kullanılan malzemelerle birebir aynı olduğunu gördüğümde yaptığım araştırmalar açığa çıkardı. Roma döneminde Vitruvius’un mimarlık üzerine on kitabında o dönemde kullanılan malzemede perdahın tanımı burada olduğu gibi önümüze çıkıyor. Safranbolu evlerinin malzeme analiz raporları örtüştüğünde bu hipotezin doğru olduğunu anlıyorum.” dedi.
Canbulat; “Konakların restorasyonu esnasında hep şantiyede çalıştım. Prof. Dr. Reha Günay’la bunu konuştuğumda mimarlık tarihçileri ve sanat tarihçileri masa başında yazarken sen kitabını şantiyede yazdın demişti. Bu bana çok öğretici oldu. Yeni bir Osmanlı Evi yazımı gerektiren bilgilere sahip oldum. Yapılması gereken her şeyi maddi ve manevi olarak yapıyoruz. Bu binaların özü çamurdur. Biz çamur analizi yapıp özgün çamuru tahlil ediyoruz” diyen Canbulat, Safranbolu’nun kültürel mirasını koruyarak restorasyon çalışmalarını nasıl yönlendireceğine dair çelişkili bir durum olduğuna vurgu yaptı. ”Bu yapılar aslında aile evleriydi ve artık sokaklarda çocuk seslerini duymuyoruz” diyen Canbulat, turizmle birlikte bu dokuyu kaybettiklerini dile getirdi.
TURİZM, SOSYAL YAŞAMI ERİTTİ
Turizmin Safranbolu’nun sosyal yaşamını erittiğini söyleyen Canbulat; “Turizm, her yerde olduğu gibi Safranbolu’da da her şeyi pahalılaştırma riskini beraberinde getirdi. Fırınımız, bankamız, bakkalımız kalmadı, bu anlamda içindeki sosyal yaşamı eritti. Bu da geleneksel sosyal yaşamı tehdit ediyor. Bu büyük bir ironidir ama birkaç yıl önce kapımızın önünde oynayan çocukların sesleri vardı. Onlarda kalmadı. İşletmeler arttıkça, sosyal yaşamın eridiği görülüyor.” dedi.
SAFRANOLU EVLERİ DEPREME HAZIR MI?
Canbulat: “Safranbolu’da dört afet konusuna vurgu yapmak istiyorum. Bunlardan biri deprem olacak. Safranbolu evleri, ahşap iskelet sistemi dolayısıyla depreme karşı oldukça dayanaklıdır. Safranbolu, 1944 yılında yaşanan yaklaşık 7,2 büyüklüğündeki depremde hiçbir kişi kaybının olmadığı sadece birkaç hayvanın öldüğü yazılı kaynaklarda yer almaktadır. Bu bilginin kıymetini bilmeliyiz. Safranbolu kültürel miras alanı üzerinde nasıl restorasyon yapılacağı konusunda çelişkiler bulunmaktadır. Konakların otel olarak yapılması sürecinde ıslak hacimlerin yaklaşık 600-800 kg. arasında plaka halinde beton kullanılmasının tehdit yarattığını görüyoruz. Bir deprem olduğunda bu ağırlıkların ahşap içerisinde nasıl kalacağının bir bilgisi yok. Bu durumda şunu soruyoruz kendimize Safranbolu evleri depreme hazır mı? Bizler, turistlerin otantik deneyimlerini yaşamak istediği kentimizde tamamen para kazanmaya dayalı projelerle değil, geleceğe nasıl bir yapı bırakacağımızın önemine vurgu yapmalıyız. Bu konakların hizmete açılmadan önce karşılaştıkları sorunları çözmek zorundayız. Yapının özgün karakterini korumak tek amacımız olmalı. Bu durum hem tarihi yapılara duyulan saygıyı hem de misafirlerine verilen değeri yansıtacaktır.” dedi. (Bölgenin Sesi Gazetesi)