Nathalie Pons Yazdı: Baykal Gölü

Evet eksi otuz derece ile kar yağdı,
çok merak ettim, öğrenilen ilk şey ! O zaman büyük pazarı görmek iyi bir fikirdi. Bana
göre pazar hep ilginç çünkü otentik şeyler var. Almak için değil. Ama öğrenmek için.
Baykal golünü balığı, meşhur omul vardı. Monğolidan ünlü kar botları ve giysi vardı.
Ve çok önemli : sıcak kahve !
Kontrast : şehir monoton, biraz hüzünlü çünkü tamamen beyaz. Büyük pazar
rengarenk, her şeyi satın alabilirsin.
Neyse mutludum çünkü yemek vardı. Bu yüzden yürümeye devam edebilirim !
Şehir dışına çıkmak da kolay marşrut ile, bir dolmuş gibi. Fiyat ucuz ve şoför dikkatli.
Marşrutile Listvianka’ya gittim. Bu küçük bir şehir, Baykal gölün önünde, tamamen
yalnız. Işık ne kadar güzel, gökyüzü ne kadar mavi ve kar çok beyaz. Rengarenk
isbalari (küçük ahşap evler) çok beğendim. Ama en önemli şey, benim hayalim :
Baykal gölü, en eski, en derin gül dünyada. Bir büyük buz çölü gibi. Buzun üzerinde
yürüdüm ve dinledim : uzak bir gürültü ama hiç bir şey kırılmadı ! Bir heykeltıraş
burada buz üzerinde çalıştı. Onun adı Dima. Onunla konuştum. O çok nazikti ve bana
sanatını anlattı. O da bir şeyi bilmek istiyordu : neden burada bir Fransız ! Bu çok
uzun bir hikaye… ve köpekler beni bekliyordu.
Benim programımda : troyka yolculuğu. Arsenii’yi bulmam gerekiyordu. Köyün
tepesinde, yüksekte, ormanın yakınında yaşıyor. Onun köpekleri var ve turlar turistler
için düzenliyor. Oraya gittim.
Hava ne soğuk ve tur (16 km)
Öğrenilen ikinci şey :